İzmir depreminin üzerinden dört yıl geçti…. İzmir Valisi Elban: Zihinlerimizde kentsel dönüşüm yapmadan, şehirlerde dönüşüm yapamayacağımız çok net
Büyük yıkım ve can kayıplarına neden olan 30 Ekim 2020 İzmir depreminin dördüncü yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen programda konuşan İzmir Valisi Süleyman Elban, İzmir’de yapı stoğunun kötü olduğunu belirterek “Zihinlerimizde kentsel dönüşüm yapmadan fiziki olarak şehirlerde dönüşüm yapamayacağımız çok net” dedi.
İzmir’de 30 Ekim 2020 depreminin dördüncü yıl dönümünde İzmir Valiliği tarafından panel ve anma programa düzenlendi. İktisat Kongre Merkezi binasında gerçekleşen programa İzmir Valisi Süleyman Elban, Ege Ordusu ve Garnizon Komutanı Orgeneral İrfan Özsert, İzmir Büyükşehir Belediye Meclis Başkan Vekili Altan İnanç, İzmir İl Afet ve Acil Durum Müdürü Nazif Ekinci, Deprem ve Risk Azaltma Genel Müdürü Prof. Dr. Orhan Tatar, İzmir milletvekilleri, siyasi parti temsilcileri, üniversite rektörleri, akademisyenler, STK temsilcileri katıldı. Depremde yaşamını yitirenler anısına saygı duruşunda bulunulup ve dua edilen programda konuşan İzmir Valisi Süleyman Elban, “Yakın tarihimizde yaşadığımız meydana gelen 6 Şubat depremini yaşamış biri olarak 30 Ekim İzmir depremininin yıl dönümünde konuşmak benim için hem zor hem de belli yaşanmışlıklar olduğu için belli şeyleri ifade etmem için bana kolaylıklar sunuyor” dedi.
“Herhangi bir gelişme olmadığını üzüntüyle görüyoruz”
Vali Elban şunları kaydetti:
“İlimizde de yapı stoğu maalesef çok kötü. Allah korusun 6 ve üzeri depremde ilimizde ciddi yıkıcı sonuçlara yol açacağı da kesin. Bilimsel bir şey bu. Bunu korkutmak için ya da felaket telalığı için söylemiyoruz. Bilimsel bir durumu söylüyoruz. Ama Bununla ilgili en temel çözümlerden birisi de kentsel dönüşüm olduğunu hepimiz söylüyoruz. Fakat bence binalarla ilgili kentsel dönüşümlerden önce zihinlerde, kafalarda bir kentesel dönüşüme ihtiyaç var afet konusunda. Çünkü hâlâ biz bu işin önemini bu işin net sıkıntılar da olacağını bununla neyle karşı karşıya geleceğimizi, afeti yaşadıktan kısa bir süre sonra unutuyoruz. Çok eminim ki o günlerde ben burada yoktum. Ama benzer şeyler yaşadığımız deprem bölgesini konuşuldu. Çok eminim ki depremden kısa bir süre sonra insanlar her tarafta dert kentsel dönüşüm yapacaklarını, herkes binaları güçlendireceklerini, yeni yerleşim alanlarının sağlam zemine çekileceğini bu konuda çok çok ciddi çalışmalar olacağını lojistik konusunda, eğitim konusunda, her alanda büyük çalışmalar olacağını herkes konuşmuştur. Çok tahmin etmekte güçlük çekmiyorum ama geldiğimiz noktada 4 yıldan bu yana AFAD’ın yaptığı çalışmalar, gönüllü kuruluşların yaptığı çalışmalar dışında maalesef yapı stoku, yeni yerleşim alanları ve diğer konularda herhangi bir gelişme olmadığını üzüntüyle görüyoruz. Dolayısıyla biz bu anlayışı değiştirmeden, bu anlayışla ilgili zihinlerimizde kentsel dönüşüm yapmadan fiziki olarak şehirlerde dönüşüm yapamayacağımız çok net. Aynı şekilde binayı sağlam zemine yapıyoruz. Binayı depreme dayanıklı, deprem yönetmeliğine uygun yapıyoruz. Ama altını bir marketler zincirine veriyoruz. Adam benim gidiş, geliş yolum kolay olsun diye iki tane kolonu kesiyor gidiyor. Bu anlayış değişmediği sürece binayı da sağlam yapsanız, sağlam yere de yapsanız sonuç yine ortada maalesef. Afet öncesi hazır konusunda eğitimlerimiz, sivil toplumlarımız, yardım kuruluşlarının hazırlığına diyeceğimiz yok. Ama bina stoku ve anlayış konusunda değişen bir şey yok.”
“Bu coğrafya, afet coğrafyası, afetin de şakası olmadığını biliyoruz”
Depremler sonrası yaşanan kayıplara dikkat çekerek konuşmasını sürdüren Elban, “Biz hem bu kadar insanın kaybına katlanıyoruz. Hem bu kadar insanın incinmesine katlanıyoruz, hem bu kadar insanın psikolojik olarak travma yaşamasına katlanıyoruz. Yetmiyor afetten sonra milyarlarca lira kendi öz kaynağımızı oraya aktarıyoruz. Ne için deprem öncesi yeterince tedbir almadığınız için. Bakanlıkların, uzmanların talimatlarına uymadığımız için, her şey düzgün olsa bile sonradan binayı berbat ettiğimiz için. Her şey düzgün olsa bize, bir şekilde açık yakalamaya çalışıp yine de bir şeyi bozmaya, çürütmeye ya da çürüttüğümüz için bu kadar acı sonuçlarla maalesef karşı karşıya kalıyoruz. İnşallah temennim odur ki en kısa zamanda bu anlayışımızda değiştiririz. Artık hayatımızın her kararında özellikle yapıyla ilgili aldığımız her kararımızla, yaptığımız her işte mutlaka aklımızın bir ucunda bu deprem felaketi olur. Biz de artık hem resmi hem de özelde de artık bunu da zorlayıcı ve zorunlu hale getirerek işin artık yükmüş, bunu da yaparsak bu sigortayı da yaparsak ya da bu vergi de gelirse ya da bu düzenleme olursa biraz yük olur bu sıkıntı oluru da çok artık hesap edecek halimiz yok. Çünkü bu coğrafya afet coğrafyası maalesef. Deprem, küresel ısınma, yangın, küresel ısınmayla birlikte sel oldu dolayısıyla bu coğrafya, afet coğrafyası, afetin de şakası olmadığını biliyoruz. Bu konuda vatandaş olarak herkese köklü adımlar için destek olmak zorundayız. Teşvik etmek zorundayız. Zorlamak zorundayız. Uyarmak zorundayız. Çünkü neticede giden can da bizim canımız. Yaralanan can da bizim canımız. Psikolojik travma yaşayan da bizim canımız. Harcanan parada bizim paramız. Onun için bu konuda hepimizin bu çerçevede düşünüp ona göre anlayış geliştirme zorunluluğumuz var” ifadelerini kullandı.
Tatar: İzmir umarım depremi biz hazır olmadan yaşamaz”
Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Deprem ve Risk Azaltma Genel Müdürü Prof. Dr. Orhan Tatar ise “İzmir umarım depremi biz hazır olmadan yaşamaz ama çok net olarak şunu söylemek gerekirse özellikle İzmir’de çok sayıda en azından 6 ve üzeri büyüklüğünde deprem üretebilecek faylarımız var. Bu faylar tabii çok ciddi şekilde çalışılıyor ve bunların her birinin deprem üretme potansiyeli, deprem tekrarlanma aralığının ne olduğunun artık daha net olarak bilmeye başladık. Bu çok önemli” dedi.
“Toplumsal seferberliğe ihtiyaç var”
“Deprem ve Risk Azaltma Genel Müdürü olarak tabii bir şeyi çok net olarak söylemek zorundayım yani bütün yaşam biçimimizde, bütün anlayışımızda, yaklaşımımızda risk azaltmayı bir yaşam biçimi olarak kabul etmediğimiz sürece bunu bir yaşam kültürü olarak ortaya koymadığınız sürece ne yazık ki 6 Şubatları yaşamak, 30 Ekim’leri tekrar yaşamak durumunda kalabiliriz” diyen Tatar şunları kaydetti:
“Ne yaparsak yapalım bir yandan tabii kurumsal kapasitemizi güçlendiriyoruz. Bir yandan Ege Bölgesi’nde 200’ün üzerinde deprem gözlem istasyonumuz var. Bunun 60 tanesi İzmir il sınırları içerisinde konuşlanmış durumda. Bunların hepsi gerçekten çok yüksek teknolojili cihazlar ve bunlarla bütün bölgeyi sürekli an be an yedi yirmi dört takip ediyoruz. Bir yandan çok önemli çalışmalar var. Ama ne yaparsak yapalım bir deprem olduğunda tek bir bina yıkıldığında ve o binanın altında bir insan dahi yaşamını yitirdiğinde yaptığınız hiçbir şeyin bir anlamı kalmıyor. Tamamen anlamsız hale geliyor. O yüzden odağımıza muahakak risk azaltmayı koymak zorundayız. Risk azaltma dediğimizde de tabii birçok farklı bileşeni var. Sadece risk azaltmak deyince aklımıza riskli yapıların dönüştürülmesi de gelmemesi gerekiyor. İzmir hakikaten baktığınızda bu anlamda göz bebeğimiz ve hakikaten odaklanmamız gereken bir şehir. Herkes şu anda Marmara’ya, İstanbul’a yoğunlaşmışken İzmir’de hiç bundan daha geri kalır bir ilimiz değil ve bu anlamda baktığımızda belki daha çok odaklanmamız gereken şehirlerimizden bir tanesi. Çok sayıda riskli yapının olduğunu biliyoruz. Çok sayıda dönüşmesi gereken yapının olduğunu biliyoruz. Belki bu yapıların bir bölümü zemin açısından iyi yerlerde. Yani baktığınızda evet yani gecekondu semtleri buralarda çok eski yapılar var. Çok eski yapı var ama tek belki güvenebileceğimiz tek belki sığınabileceğimiz gerekçe o ama çok hızlı bir şekilde bizim İzmir’de özellikle hem zemin yapısının çok kötü olduğu hem de aynı zamanda riskli yapı stoğunu olduğu yerlerden başlayarak buraları önceliklendirerek bu süreci götürmemiz gerekiyor. Bundan yaklaşık bir ay önce kentsel dönüşüm başkanımız AFAD da bize bir sunum yaptı. O sunuma baktığımızda İzmir aslında kentsel dönüşüm anlamında çok geri kalmış illerimizden bir tanesi. Bunu üzülerek gözlemledim. Hakikaten bir toplumsal seferberliğe ihtiyaç var. Belediyemizde, sivil toplum kuruluşlarımızda, üniversitelerimizde bu süreci yönetmek durumundayız. AFAD bu anlamda ciddi bir koordinasyon görevi üstleniyor, aslen kuruluşundaki temel amaçlardan, görevlerden bir tanesi de o. Birçok kurum çok önemli işler yapıyor. Benim görebildiğim en önemli belki de eksiklerden bir tanesi şu. Bunların hepsi çok kopuk kopuk. Her biri çok değerli hizmetler yapıyor. Ama bunların hepsini böyle birbiriyle konuşması, birbiriyle muhakkak bir koordinasyon içerisinde olması gerekir. Bu anlamda biz bu görev üstlenmeye hazırız.”
Sözbilir: İzmir’de 7’ye varan yıkıcı deprem olma olasılığı yüksek…
Anma töreni öncesi düzenlenen panelde konuşan Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir, İzmir’de 7.2 şiddetine kadar çıkacak deprem üretme potansiyeline sahip faylar olduğunu belirterek “6-6.4 arasında faylar 10 yıl arasında gerçekleşmiş. 6.5, 6.2 300 yılda bir gerçekleşmiş. Yani bizim yıkıcı deprem dediğimiz esas depremler ortalama 300 yılda bir gerçekleşiyor. En yıkıcı depremimiz 1688. Şiddet 10, büyüklük 7.1. 1688 olduğuna göre 2024’teyiz. Şu anda 326 yıl geçmiş yani 300 yılı aşmışız. İzmir’de 7’ye varan yıkıcı deprem olma olasılığı yüksek olarak bu sonucu değerlendirebiliriz” dedi.
“Yakın bir zamanda kırılacak”
Sözbilir ayrıca “İzmir’de 7.1 büyüklüğünde depremlerin 300 yılda bir olduğunu anlayabiliyoruz. Son depremimiz 1688 yılında oldu bu büyüklükteki deprem. Bugün 336 yıl geçmiş durumda. Demek ki İzmir’de sismik boşluk sınıfında değerlendirilmesi gereken bir fay var. Yani bir fay var ki o kırılacak yakın bir zamanda” diye konuştu.