Amerika kıtasının Avrupalı denizciler tarafından keşfinden sonra Portekiz, İspanya, Fransa ve İngiltere bu kıtada sömürgeler kurmak üzere 16. Yüzyıldan başlayarak harekete geçtiler. 17. Yüzyıl başlarından itibaren de Amerika kıtasının Atlantik kıyısı boyunca İngiliz kolonileri kurulmaya başlar (1606-1776). Başlangıçtaki on üç İngiliz kolonisi 18. Yüzyıl sonlarında Amerika Birleşik Devletleri’nin kurulmasını gerçekleştirmiştir.

Kolonilerin kurulmasında ilk kolonların Amerika’ya gelmesinde ticari hedefler önemli rol oynadığı gibi dini inançlar da etkili olmuştur. Kolonilerin hiçbirinde dini inanç ve düşünce özgürlüğü yoktu ama Amerika kıtasında her din mezhep ve inanç sahibi kişi barınabileceği bir sığınak bulabiliyordu. Dini etken özellikle kuzey kolonilerinin kuruluşunda önemli rol oynamıştır. Güney kolonilerinin kurulmasında ise dini etkenden çok ekonomik ticari amaçlar daha önemli rol oynamıştır.
Amerika’ya gelip yerleşen İngiliz kolonları anavatandan ortak bir miras getirmişlerdir. Bu da yüzyıllar boyunca yavaş yavaş oluşan ve yerleşen İngiliz siyasal kurumları ve siyasal düşünce biçimidir. Ne var ki koloniler İngiltere’den üç bin mil uzaktadır ve anavatan koloniler üzerinde sürekli ve etkili denetim kuramamaktadır. Koloniler kuruluşlarından bir süre sonra kendi başlarına hareket etme kendi yasalarını yapma ve İngiliz parlamentosunun kararlarını göz ardı etmeye başlayacaktır. Ancak koloniler arasında birlik beraberlik bütünlük ve dayanışma da yoktu. Çok farklı özellikler kolonileri birbirinden ayırıyordu.
Mesela ulaşım güçlüğü koloniler arası ticaretin gelişmesini engelliyordu. Kuzey kolonilerinde ekonomik hayat daha çok ticarete dayanıyordu. Güney kolonilerinde ise tarıma dayanıyordu. Emek sorunu da siyah kölelerle çözümlenmişti. Ayrıca ürettikleri malların satışını kuzey kolonileri aracılığı ile yaptıklarından onlara bir anlamda bağımlıydılar. Birbirinden bu kadar uzak ve farklı koloniler arasında doğal olarak anlaşmazlık ve çatışma nedenleri de eksik olmuyordu. Bunların başında da ekonomik çatışmalar geliyordu. Kolonilerin ekonomik faaliyetleri birbirinden farklıydı ama bu farklılık aralarında ekonomik ve ticari ilişkilerin kurulmasını engelliyordu. Ayrıca geniş topraklara sahip koloniler küçük koloniler için bir tehdit oluşturuyordu. Koloniler arasında sınır anlaşmazlıkları hiç eksik değildi. Kuzey kolonilerinin ticaret tekeli ise güney kolonilerini rahatsız ediyordu. Koloniler arasındaki tek ortak bağın bunları İngiltere’ye bağlayan siyasal bağ olduğu söylenebilir.
Birbirlerinden bu derece farklı olan kolonileri bazı ortak tehlikeler birleşmeye itecektir. Şöyle ki koloniler Amerika’nın yerli halkına karşı ortak güç birliği oluşturmak için, Hollanda’nın ticari rekabetine karşı korunabilmek için, daha sonraları Fransızların ticari rekabeti ile baş edebilmek için ve daha sonra da İngiltere’nin aldığı bazı kararlara karşı ortak hareket etme gereğini duyacaklardır.
Birlik olma konusunda ilk girişimler ise 17. Yüzyıl ortalarına kadar geriye gider. Ancak 1763’ten sonra kolonilerin İngiltere’ye karşı birleşme girişimleri onları bağımsızlığa kadar götürecektir. 1763’te İngiliz-Amerikan ekonomik dayanışması kopacak kolonilerle anavatan arasında çözümlenmesi zor bir çıkar anlaşmazlığı doğacaktır. İngiltere özellikle kolonilerin ithalat ve ihracatlarını kendisinin aracılığı ile yapmasına yani ticari hegemonyasının sürdürülmesine önem veriyordu. Bu nedenle de krallık kolonilerin ticari işlemlerine iki yönlü sınırlamalar getirmişti. Fransa’yı Kanada’da yendikten sonra İngiltere Amerika’da tek egemen güç olmuştu. Bundan sonra da Amerika’nın kolonileri ile siyasal, mali, ekonomik ilişkilerini yeni baştan düzenlemek istemiştir. Zira Fransa ile savaş İngiltere’ye pahalıya mal olmuş ve İngiltere borçlanmıştır.

Bu dönemde koloniler hızlı bir ekonomik gelişme düzeyine girerek birçok sanayi tesisleri kurmaya başlarlar. Bu nedenle de İngiltere’nin ticari kısıtlamalarından rahatsız olmaya başlarlar. İngiltere ile ticari iş birliğinin kendileri için pek de cazip olmadığını anlamaya başlarlar. Fransa tehlikesi ortadan kalktığından artık İngiltere’nin askeri korumasına da ihtiyaçları kalmamıştır. Bu durumda İngiltere’nin ekonomik egemenliğini ve bunu sağlamak için başvurduğu önlerler tepkiyle karşılanır olmuştur. Ekonomik nedenler önce kolonileri İngiltere’ye karşı birleşmeye ve daha sonra da İngiltere’den kopmaya itecektir. İngiltere ile çıkarları ilk çatışan kuzeyin ticaret kolonileri olur, bunu daha sonra güneyin çiftçi kolonileri izler. Kolonileri bağımsızlık savaşına iten neden İngiltere’nin koloniler için katlandığı mali yükü azaltmaya ve İngiliz ticaretini korumaya yönelik önlemlerdir. İngilizlerin izlediği yeni mali ve ekonomik politika kolonileri iş birliği yapmaya zorlayacaktı.
Ancak İngiltere kolonilerden vergi almaktan vazgeçmemişti. 1773’te bu defa Amerika’da tüketilen çaydan vergi almak ister ve konu ile ilgili bir yasa çıkartır. Fakat kolonilerin tepkisi sert olur. Boston kenti halkı çay yüklü İngiliz gemisini basar ve çayı denize döker. Bu olay tarihte “Boston çay partisi” olarak anılır. İngiltere bu olaya sert tepki verir.
Bu da kolonileri bağımsızlık ilanına götüren olayları hızlandırır. Mayıs 1775’te Philadelphia’da büyük bir kongre toplanır. Temmuz 1775’te tüm kolonilerden silahlı gönüllü askerler Boston’a gelir. Kongre bunları ulusal ordu olarak değerlendirir ve başlarına Washington’u atar. Bunun üzerine Aralık 1775’te İngiltere tüm Amerika’yı ablukaya alır. Mayıs 1776’da kongre kolonilerden kendi hükümetlerini kurmalarını ister. Kolonilere karşı savaşan İngiltere krallığının tüm yetkilerinin ortadan kalktığını açıklar. 7 Haziran 1776’da kongrede kolonilerin özgür ve bağımsız devletler olmaya hakları olduğu kabul edilir. 4 Temmuz 1776’da da bağımsızlık bildirisi yayınlanır. Bu bildiri ile kolonilerin her biri bağımsız bir devletin sahip olabileceği tüm yetkilere sahip egemen birer devlet niteliğini alır.
Bağımsızlık bildirisi yayınladıktan sonra İngiltere ile savaş daha uzun yıllar devam etti. Bağımsızlık ilanı kolonileri diplomatik alanda da bir birlik oluşturmaya zorladı. İngiltere’ye karşı savaşın sürdürülebilmesi, savaşın getirdiği mali, ekonomik, askeri güçlüklerin üstesinden gelinebilmesi ve devletlerin ortak çıkarları onları bir birlik kurmaya itti. Bu durum ilk ortak siyasal düzen olarak konfederasyonu benimsemelerine neden olacaktır. Bunun üzerine Kasım 1777’de Amerika Birleşik Devletleri Konfederasyonu kurulur. Ancak bağımsızlık savaşının sonu konfederasyonun devam edip etmeyeceği sorununu gündeme getirir. Barışla birlikte kalıcı bir düzenin kurulmasına sıra gelince konfederasyonun yetersizliği, zayıflığı da hemen ortaya çıkar.
Devletler ortak çıkarları olduğuna inanmıyordu. Devletleri birbirinden ayıran nedenler çoktu. Halkların yaşam biçimleri, örf ve adetleri, inançları çok farklı idi. Konfederasyon devletler arasında ticari savaşları önleyemiyordu. Yargı ve yürütme yetkileri yoktu. Aldığı kararların uygulanması devletlerin iyi niyetlerine bağlıydı. Kısaca konfederasyon devletleri bütünleştirici bir unsur olmaktan çıkmıştı. Dolayısıyla konfederasyondan federasyona geçiş süreci başladı. Bunun sonucunda 17 Eylül 1787’de yeni anayasa yapıldı. 1789’da başkan seçimi yapıldı ve Washington ilk Amerika Başkanı seçildi. Aynı yıl federal devlet oranları işlerlik kazandı. Böylece bugün dünyanın başına bela olan devlet de “Leviathan” doğmuş oldu.

Daha fazla haber için gündem bölümünü ziyaret ediniz…
Farklı haberler için youtube, instagram, facebook, x sosyal medya hesaplarımızı takip ediniz…
