Yaz mevsimi, her yıl olduğu gibi bu yıl da doğanın görkemli döngüsünü tamamlayarak vedasını etmeye hazırlanıyor. Fakat geride bıraktığımız yaz, sıradan bir mevsim değil; Türkiye’nin gündeminde ekonomik sıkıntılar, siyasi gerilimler, iklim değişikliği ve sokak hayvanları kararıyla beliren bir dizi önemli hadisenin adeta bir düğüm noktası haline geldi. Teknoloji ise bu karmaşık tablonun içinde hem çözüm sunmaya çalışan hem de sorunları derinleştiren bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.
Orman yangınları, bu yaz Türkiye’nin en acı gerçeği olarak hafızalara kazındı. Ateşin yakıcı gücü yalnızca ormanları değil, aynı zamanda içimizi de kavurdu. Türkiye’nin dört bir yanında yükselen dumanlar, yalnızca doğayı değil, ekosistemleri de yok etti. Yaban hayatı, bu yangınlarda büyük bir kayıp yaşadı. Bu trajedinin, iklim değişikliğinin kaçınılmaz bir sonucu olduğu artık inkar edilemez bir hakikat. Bilim, gezegenimizin maruz kaldığı insan yapımı tahribatın geri dönüşü olmayan noktaya yaklaştığını her gün gözler önüne seriyor. Biz ise teknolojiyle gelişen dünyamızda çözüm üretemezsek, yakıcı yazlar gelecekte de bizi ziyaret edecek.
Sokak hayvanları meselesine gelirsek, bu yaz Türkiye’de alınan karar, vicdanları ikiye böldü. Sokak hayvanlarının kaderiyle ilgili çıkarılan düzenlemeler, hayvanseverlerin ve toplumun bir kısmının tepkisini çekerken, bazı kesimlerce memnuniyetle karşılandı. Ancak şu soruyu sormadan geçemeyiz: Medeniyetimizin sınavı, yalnızca insana mı dair? Toplumu oluşturan her canlıya adil bir yaşam hakkı sağlamak, insan olmanın bir gereği değil midir? Bu yaz alınan kararlar, sokaklarda özgürlüğü simgeleyen bu hayvanların yaşamına dair derin bir sorumluluğu omuzlarımıza yükledi.
Ekonomi, Türkiye’nin bu yaz gündeminde sarsıcı bir diğer başlık oldu. Enflasyon, zamlar ve hayat pahalılığı, halkın üzerindeki yükü kat kat artırdı. Geçim sıkıntısı çeken milyonlar, yaşamlarını idame ettirmek için teknolojiye sarıldı; online ticaret, dijital çözümler ve kripto para gibi yeni nesil finansal araçlar umut kapısı oldu. Ancak teknolojinin getirdiği bu fırsatlar, her zaman bir nimet olarak mı görülmeli? Teknoloji, toplumsal eşitsizlikleri derinleştiren bir araç haline dönüşürse, hangi refahtan bahsedebiliriz?
Siyaset sahnesinde ise bu yazın en belirgin teması, kutuplaşma ve belirsizlik oldu. Ülkede yaşanan siyasi gerilimler, toplumun farklı kesimlerinde derin yarılmalar yarattı. Yerel yönetimlerden ülke siyasetinin zirvesine kadar yaşanan her türlü değişim, halkın beklentilerini tam olarak karşılayamadı. Bu yaz yaşanan siyasi gelişmeler, Türkiye’nin önünde çözüm bekleyen sorunların daha da karmaşıklaşacağını işaret etti. Teknoloji ve dijitalleşme, siyasi arenada da etkin bir araç haline geldi. Sosyal medyanın gücü, kitlelerin bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesi açısından önemli bir etken oldu; ancak bu gücün ne kadar sorumlu kullanıldığı tartışmalı.
Ve tüm bu olguların ortasında, teknolojinin sunduğu olanaklar ışığında geleceğe dair büyük umutlar besliyoruz. Yapay zeka, yenilenebilir enerji, dijitalleşme… Hepsi, bu yazı şekillendiren değişimlerin bir parçası. Ancak unutulmamalıdır ki teknoloji, yalnızca bir araçtır; ona yüklediğimiz anlam ve verdiğimiz yön, geleceğimizin nasıl olacağını belirler.
Bu yaz, Türkiye için yalnızca sıcak günlerin geçişini simgelemiyor. Aynı zamanda, içinde yaşadığımız dünyayı yeniden düşünmemizi, insanın doğayla ve teknolojiyle ilişkisini sorgulamamızı sağlayan bir mevsim olarak tarihe geçiyor. Yaza veda ederken, geride bıraktığımız sorunlar ve fırsatlar karşısında daha bilinçli ve sorumlu bir adım atmak zorundayız. Zira medeniyet, yalnızca insanın teknolojiyi kullanma becerisiyle değil, aynı zamanda bu beceriyi etik ve sürdürülebilir bir çerçevede yönlendirme kabiliyetiyle ölçülür.
Yaza veda ederken, sonbaharın serin rüzgarlarıyla bir arınma sürecine girmeyi umuyoruz; hem bireysel hem toplumsal düzeyde. Ancak bu temenninin hayata geçmesi, bizlerin bu yazdan ne öğrendiğimize bağlıdır
YASEMİN ÇARDAKLI