“Siyaset ne stadyumda, ne ibadethanede ne de kışlada yapılmaz.”
Aksakal; “Sizleri provake edenlerin, dolduruşa getirenlerin, sabah akşam liyakat dersi verenlerin önce yakınındakilere bakıp ne kadar liyakatlı olduklarını görmeleri gerekmez mi?”
Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder Aksakal, gerçekleştirdiği basın toplantısında yaşanan gelişmeleri, ülke ve dünya gündemini değerlendirdi.
Aksakal açıklamasında;
“Değerli basın mensupları, saygıdeğer arkadaşlarım,
Sizleri en içten duygularımla selâmlıyorum, hoş geldiniz.
Sözlerime başlarken uzunca yıllar sürdürdükleri demokratik mücadelelerinin sonucunda en doğal haklarına kavuşan EYT mağdurlarını tebrik etmek istiyorum. Demokrasi böyle bir şey. Kırmadan dökmeden, olayı terörize etmeden, talep konularını toplumsal destek boyutuna getirip siyasi çözüm noktasına taşımanın bir örneğini yaşadık.
Siyasi iktidarın da bu toplumsal talebe karşı makulü benimsemesinin, Türk milletinin demokrasi sürecine önemli bir katkı sağlamış olması açısından değerli olduğunu ifade etmek isterim.
Bu süreçte emekleri geçen dernek yöneticilerine, sıkıntı çeken EYT mağdurlarına, yasal düzenlemeler noktasında irade kullanan tüm siyasilere tebrik ve teşekkürlerimi sunmak isterim.
Herkese hayırlı uğurlu olsun, Allah sağlıklı günlerde emekliliklerini yaşamak nasip etsin. Ancak bir düşüncemi de paylaşmadan geçemeyeceğim, o da şudur;
Kendisini “genç ve dinç” hissedenler, ülkemizin bu sıkıntılı döneminde çalışmaya devam etmelidir. Devletimizin buna çok ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Elbette karar kendilerinin olacaktır.
Değerli basın mensupları,
Uzunca zamandır periyodik olarak yaptığımız toplantılarımızı aksatmak zorunda kalmıştık. Zira 06 Şubat 2023 Pazartesi günü sabaha karşı 04:17’de gün karanlık doğdu üzerimize. On binlerce canımızı yitirdik, yüzbinlerce canımız enkaz altında kaldı, yaralı olarak çıkarılabilenler oldu, yaralı çıkıp hayata tutunamayanlar oldu.
Velhasıl, “Yer yarıldı” deyimi ayniyle vaki oldu.
Kaybettiğimiz yurttaşlarımıza buradan bir kez daha Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar, sağ kurtulan ama belki de kurtulduğuna sevinemeyen kardeşlerimize sabır ve metanet diliyorum.
Milletimizin başı sağ olsun, Allah ülkemize, milletimize ve insanlığa bir daha böyle felaketler yaşatmasın.
Değerli arkadaşlarım, saygıdeğer basın mensupları,
Böyle bir felaketi yaşadıktan sonra oluşan yaralar sadece fiziki ve maddi boyutta değerlendirilmemeli, asıl yıkımın ruh dünyasında gerçekleştiğini unutmamalıyız.
Elbette yitip gidenleri geri getirmek mümkün olmayacak, yıkılanın yerine yenisi yapılacak ama tarumar olmuş ruhlar, insani duygular, psikolojiler nasıl ve ne zamanda tamir olur kestirebilmek zor.
Bu sorunu aşabilmenin yegâne yolunun ulusça bir duruşa sahip olmayı, eksiklik – aksaklık tespit komisyonları kurmak yerine önce ayağa kalkmayı, vaki yıkımın yaralarını sarmayı, akan kanı durdurmayı becerebilmekten geçtiğini unutmamalıyız.
Kabul etmeliyiz ki asıl sorun yeni başlıyor.
Yıkımın ilk günlerinde deprem alanlarında sosyal medya fenomenliğine soyunmayı, insanlar can derdindeyken, arama kurtarma çalışmalarında kendi canlarını dahi düşünmeden mücadele eden ekipleri yerinde seyretmeyi doğru bulmadık.
Kısacası selden kütük kapma gayretinde olmadık.
Eksiğiyle fazlasıyla, doğrusuyla yanlışıyla bu badirenin üstesinden gelmeye çalışan, maddi manevi her türlü desteğini ortaya koyan başta devletimiz olmak üzere tüm dost ve kardeş ülkelere, tüm yerel yönetim yetkilileri ve çalışanlarına, yerli yabancı tüm STK’lara, özel ve tüzel tüm kuruluşlara, kısacası tüm insanlara buradan sizler aracılığıyla şükranlarımı sunuyorum.
Bugünkü basın toplantımızda deprem bölgesinde yaptığımız inceleme ve gözlemlerimizi paylaşmak istiyorum.
Saygıdeğer basın mensupları,
Demokratik Sol Parti olarak 25 ve 26 Şubat tarihlerinde dördü Genel Başkan Yardımcımız olmak üzere Ankara İl Başkanımız ve İl Yönetim Kurulu Üyesi arkadaşımızdan oluşan altı kişilik bir heyetle Adana ilimizden başlayarak, depremden etkilenen beş ilimizde incelemelerimiz, ziyaret ve taziyelerimiz oldu. Evleri, işyerleri yıkılan, evladını, kardeşini, anasını-babasını kaybeden, yakınları göçük altında kalan insanlarımızla barındıkları noktalarda buluştuk.
Anlatmanın bile ne kadar zor olduğunu biliyoruz ki, o badireyi bizzat yaşamanın duygularını tarif edebilmek en azından bizim için imkânsızdır.
Yaşanan bu büyük deprem felaketi, ülkemizdeki Kentleşme Politikalarının artık iflas ettiğini gösteriyor.
Şüphesiz ki, bu büyük felaketin nedeni, depremden daha çok yanlış kentleşme politikasından, yanlış planlama yaklaşımlarından, yanlış inşaat sistemlerinden kaynaklanıyor.
Tüm bunların da temelinde üretimden yeterli düzeyde pay alamayan dar gelirli kesimlerin her şart altında başını sokacak bir çatıya ihtiyaç duyması, bu ihtiyaca ulaşılabilecek düzeyde bir arz mekanizmasının gelişmesi, insani ve mesleki etik değerlerin bir kenara atılarak vahşi kapitalizmin acımasız cenderesinde geleceğimizin kadere bırakılması gerçeği yatmaktadır.
Gördüklerimiz ve depremden sağ kurtulanlardan dinlediğimiz kapsamda Kahramanmaraş merkezli Güney Doğu Anadolu bölgesi depreminin bölgede yarattığı felaketin sonuçlarını kısaca ve ana başlıkları itibariyle şöyle özetlemek mümkündür.
- Deprem Bölgede çok büyük bir insanlık dramı yaratmıştır.
- On binlerce canlının ölümüne, yüz binlercesinin de yaralanmasına neden olmuştur.
- Bölge ekonomisi büyük ölçüde çökmüştür.
- Milyonlarca insan için, barınma, beslenme, hayatta kalabilme sorunları yaratmıştır.
- Büyük bir iç göç hareketi başlatmıştır.
- Deprem felaketi, büyük bir sosyal çöküşe, toplumsal bir depresyona neden olmuştur.
- Deprem bir anlamda kentleri tuzla buz etmiş, ortaya çıkan kargaşa, ileride onarılması güç toplumsal, kültürel, ekonomik ve psikolojik sorunlar yaratmıştır.
Değerli basın mensupları,
Bilinmesini isterim ki, bu boyutta bir felaketin gerçek anlamda yorumlanmasına ve olumsuz sonuçlarının en kısa zamanda ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaların yapılmasını zorlaştıran en önemli etken de, sorumluluk noktasındaki aktörlerin hadiseyi klasik siyasi rekabet zeminine çekme gayretleridir.
Şunu herkesin kendi iç dünyasında bildiğini ve kabul ettiğine inanarak söylüyorum, felaketlerin nedenlerinin başında, maalesef toplumsal duyarsızlık gelmektedir.