Orta Doğu geçmişten beri dünyanın gündeminin belirlendiği bir bölge olagelmiştir. Modern zamanlarda da bölgedeki demografik yapının heterojenliği, enerji kaynaklarının fazlalığı, Asya, Avrupa ve Afrika arasında geçiş alanı olması bölgedeki olası çatışmaları körüklemiş ve karşımıza bugünkü istikrarsız Orta Doğu’yu çıkarmıştır. Soğuk Savaş sonrasında, ABD, küresel hegemonya sağlayabilmek, yeni dünya düzenini, kendi istekleri çerçevesinde oluşturabilmek ve ortaya çıkan yeni tehditleri etkisiz hale getirebilmek amacıyla politikalar belirlemeye başlamıştır. Yeni dünya düzeninin itici gücü (sürekli yenilenen güç) olarak da küreselleşme süreci ve yarattığı fırsatlar ön plana çıkmıştır. Bu nedenle Amerika küreselleşmenin önündeki engellerin kaldırılmasını bir ulusal güvenlik konusu olarak ilan etmiştir. Pragmatik liberalizm, demokrasinin yerleştirilmesi için bir taraftan güç kullanılmasına karşı çıkarken, diğer taraftan da bireye yatırım yapılmasını savunur. İyi bir toplum, devletlere dışarıdan verilemeyeceği gibi böyle bir toplumu yaratacak olan da gerekli sosyal niteliklerle donatılmış bireydir. Böyle bir etik yaklaşımın Orta Doğu’da denenmesi gerekir. Bölge devletlerinin bizzat kendilerinin böyle bir rejimi istemeleri ve bunun için politik adımları atarken bireye de yatırım yapmaları gerekmektedir.
İsrail-Filistin arasında süren anlaşmazlık, Ortadoğu’daki istikrarsız yapının temel nedenleri olarak gözükmektedir.
İsrail-Filistin anlaşmazlığının temelinde, Filistinlilerin kendi bağımsız devletlerini kurma isteği ve İsrail’in bu isteğe karşı çıkması yatmaktadır. Bu anlaşmazlık, 1948 yılında İsrail’in kurulmasıyla başlamış ve günümüze kadar devam etmektedir.
İsrail-Filistin anlaşmazlığının çözümü, Ortadoğu’da istikrarın sağlanabilmesi için gereklidir. Bu anlaşmazlığın çözümü için, tarafların karşılıklı fedakârlık yapması ve uzlaşmaya varması gerekmektedir.
İsrail-Filistin anlaşmazlığının çözümü için yapılan bazı girişimler olmuştur. Ancak bu girişimler, henüz başarıya ulaşamamıştır. İsrail-Filistin anlaşmazlığının çözümü, bölge ülkeleri ve uluslararası toplumun da desteğiyle mümkün olabilir.
Her halükârda Ortadoğu’da bir gelecek inşasının temeli Ortadoğu halklarının refahının sağlanmasından ve demokratik çözümden geçmektedir.